ADALAR
PRINCE ISLANDS
İstanbul’u gezdiniz. Dolmabahçe Sarayı, Galata Kulesi, Taksim, Sultanahmet Cami, Ayasofya Cami, Süleymaniye Cami, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi…

By Şafak
İstanbul’u gezdiniz. Dolmabahçe Sarayı, Galata Kulesi, Taksim, Sultanahmet Cami, Ayasofya Cami, Süleymaniye Cami, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi…
Adaları gezmeden olmaz.
Gelin birlikte keşfedelim.
Adalar mesafesine göre İstanbul’a yakın olandan veya yüz ölçümü olarak küçük olandan büyüğe şu şekilde sıralanır
- Kınalıada
- Burgazada
- Heybeliada
- Büyükada
Peki adalara nasıl gidilir?
Kabataş, Kadıköy, Bostancı’dan kalkan şehir hatları vapurlarıyla,
Bursa Deniz Otobüsleriyle,
İstanbul Deniz Otobüsleriyle,
Mavi Marmara, Turyol, Dentur şirketlerinin tekneleriyle,
Bostancı, Kartal’dan küçük motorlarla,
Ya da özel tekne kiralayarak gidilebilir.
Biz gezimize Kabataş’tan Şehir Hatlarını kullanarak başladık.
İşte solumuzda Dolmabahçe Sarayı, ardından kaçıyor gibi görünen Taksim sokakları, Galata Kulesi ve yokuşları göründü.
Yine solda Haliç, Ardından sırayla Süleymaniye Cami, İstanbul Üniversitesi sınırlarında yer alan iri gözleriyle bize bakıyor gibi duran Yangın Kulesi, İstanbul tepelerinin üzerinde mütevazi bir şekilde uzanan Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camilerinin gümüş miğferle örtülü cesim başları yükseliyor, Minarelerin göğü delercesine kıvrılmış ince boyları,
Diğer tarafta Üsküdar, Yeşil tepelerine eteklerini sererek Marmara’ya bakan Çamlıca, Biraz daha ilerledikçe topraklardan yarılarak kendisini denize salıvermek istiyormuş zannedilen Kız Kulesi, Ardından Haydarpaşa tren istasyonu tüm ihtişamıyla selamlıyor bizi.
Yola çıkar çıkmaz heyecan başladı. Aç kaldık. Nasılsa vapurda yiyecek içecek satılır diye yanımıza herhangi bir yiyecek almadık. Meğer kantin tadilattaymış. Eskiden seyyar satıcılar olurdu maalesef o da yok. Yani açız. Moraller bozuldu. Ne heyecan ama. Üstüne üstlük yanına simit alanlar kendileri bile yemeden martıları besliyor. Bize yutkunmak kalıyor.
Gerçek heyecan İstanbul’u tüm güzelliğiyle gözümüz önünde görünce başladı.
İşte solumuzda Dolmabahçe Sarayı, ardından kaçıyor gibi görünen Taksim sokakları, Galata Kulesi ve yokuşları göründü.
Yine solda Haliç, Ardından sırayla Süleymaniye Cami, İstanbul Üniversitesi sınırlarında yer alan iri gözleriyle bize bakıyor gibi duran Yangın Kulesi, İstanbul tepelerinin üzerinde mütevazi bir şekilde uzanan Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camilerinin gümüş miğferle örtülü cesim başları yükseliyor, Minarelerin göğü delercesine kıvrılmış ince boyları,
Diğer tarafta Üsküdar, Yeşil tepelerine eteklerini sererek Marmara’ya bakan Çamlıca, Biraz daha ilerledikçe topraklardan yarılarak kendisini denize salıvermek istiyormuş zannedilen Kız Kulesi, Ardından Haydarpaşa tren istasyonu tüm ihtişamıyla selamlıyor bizi.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah isimli romanını yeni bitirdim. Aklıma geldi ve bazı ifadeleri oradan aldım. Romanın sonunda Ahmet Cemil annesiyle Sirkeci’den ayrılırken büyük bir hüzünle acaba geri dönsem mi? diye içinden geçirmişti ve İstanbul’dan ayrılışını benzer biçimde tasvir etmişti…



Kınalıada ilk durağımız. Yüz ölçümü 1,3
. Sağlı sollu taşlık kumsallarla çevrili iskeleye yanaşıyoruz. Kumsallarla çevrili tüm ada. Denize en rahat girilebilen ada Kınalıada. Adını
. Taban çapı 2km yi bulan daire şeklinde,
3. Sırada Heybeliada: Yüzölçümü 2,34
4. sırada: Büyükada Yüzölçümü 5,4
. Yunanca adı Πρίγκηπος’tur. Prinkipos Yunancada