ADALAR
PRINCE ISLANDS

İstanbul’u gezdiniz. Dolmabahçe Sarayı, Galata Kulesi, Taksim, Sultanahmet Cami, Ayasofya Cami, Süleymaniye Cami, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi…

By Şafak

İstanbul’u gezdiniz. Dolmabahçe Sarayı, Galata Kulesi, Taksim, Sultanahmet Cami, Ayasofya Cami, Süleymaniye Cami, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi…

Adaları gezmeden olmaz.

Gelin birlikte keşfedelim.

Adalar mesafesine  göre  İstanbul’a yakın olandan veya yüz ölçümü olarak küçük olandan büyüğe şu şekilde sıralanır

  1. Kınalıada
  2. Burgazada 
  3. Heybeliada
  4. Büyükada

Peki adalara nasıl gidilir?

Kabataş, Kadıköy, Bostancı’dan kalkan şehir hatları vapurlarıyla,

Bursa Deniz Otobüsleriyle,

İstanbul Deniz Otobüsleriyle,

Mavi Marmara, Turyol, Dentur şirketlerinin tekneleriyle,

Bostancı, Kartal’dan küçük motorlarla,

Ya da özel tekne kiralayarak gidilebilir.

Biz gezimize Kabataş’tan Şehir Hatlarını kullanarak başladık.

İşte solumuzda Dolmabahçe Sarayı, ardından kaçıyor gibi görünen Taksim sokakları, Galata Kulesi ve yokuşları göründü.

Yine solda Haliç, Ardından sırayla Süleymaniye Cami, İstanbul Üniversitesi sınırlarında yer alan iri gözleriyle bize bakıyor gibi duran  Yangın Kulesi, İstanbul tepelerinin üzerinde mütevazi bir şekilde uzanan Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camilerinin gümüş miğferle örtülü cesim başları yükseliyor, Minarelerin göğü delercesine kıvrılmış ince boyları,

Diğer tarafta Üsküdar, Yeşil tepelerine eteklerini sererek Marmara’ya bakan Çamlıca, Biraz daha ilerledikçe topraklardan yarılarak kendisini denize salıvermek istiyormuş zannedilen Kız Kulesi, Ardından Haydarpaşa tren istasyonu tüm ihtişamıyla selamlıyor bizi.

Yola çıkar çıkmaz heyecan başladı. Aç kaldık. Nasılsa vapurda yiyecek içecek satılır diye yanımıza herhangi bir yiyecek almadık. Meğer kantin tadilattaymış. Eskiden seyyar satıcılar olurdu maalesef o da yok. Yani açız. Moraller bozuldu. Ne heyecan ama. Üstüne üstlük yanına simit alanlar kendileri bile yemeden martıları besliyor. Bize yutkunmak kalıyor. 

Gerçek heyecan İstanbul’u tüm güzelliğiyle gözümüz önünde görünce başladı.

İşte solumuzda Dolmabahçe Sarayı, ardından kaçıyor gibi görünen Taksim sokakları, Galata Kulesi ve yokuşları göründü.

Yine solda Haliç, Ardından sırayla Süleymaniye Cami, İstanbul Üniversitesi sınırlarında yer alan iri gözleriyle bize bakıyor gibi duran  Yangın Kulesi, İstanbul tepelerinin üzerinde mütevazi bir şekilde uzanan Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camilerinin gümüş miğferle örtülü cesim başları yükseliyor, Minarelerin göğü delercesine kıvrılmış ince boyları,

Diğer tarafta Üsküdar, Yeşil tepelerine eteklerini sererek Marmara’ya bakan Çamlıca, Biraz daha ilerledikçe topraklardan yarılarak kendisini denize salıvermek istiyormuş zannedilen Kız Kulesi, Ardından Haydarpaşa tren istasyonu tüm ihtişamıyla selamlıyor bizi.

Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah isimli romanını yeni bitirdim.  Aklıma geldi ve bazı ifadeleri oradan aldım. Romanın sonunda Ahmet Cemil annesiyle Sirkeci’den ayrılırken büyük bir hüzünle acaba geri dönsem mi? diye içinden geçirmişti ve İstanbul’dan ayrılışını benzer biçimde tasvir etmişti…

İstanbul’u‌ ‌gezdiniz.‌ ‌Dolmabahçe‌ ‌Sarayı,‌ ‌Galata‌ ‌Kulesi,‌ ‌Taksim,‌ ‌Sultanahmet‌ ‌Cami,‌ 
Ayasofya‌ ‌Cami,‌ ‌Süleymaniye‌ ‌Cami,‌ ‌Topkapı‌ ‌Sarayı,‌ ‌Kız‌ ‌Kulesi…‌ 
Adaları‌ ‌gezmeden‌ ‌olmaz.‌ 
Gelin‌ ‌birlikte‌ ‌keşfedelim.‌ 
Adalar‌ ‌mesafesine‌ ‌göre‌ ‌İstanbul’a‌ ‌yakın‌ ‌olandan‌ ‌veya‌ ‌yüz‌ ‌ölçümü‌ ‌olarak‌ ‌küçük‌ ‌olandan‌ 
büyüğe‌ ‌şu‌ ‌şekilde‌ ‌sıralanır‌ 
1.Kınalıada‌ 
2.Burgazada‌  
3.Heybeliada‌ 
4.Büyükada‌ 
Peki‌ ‌adalara‌ ‌nasıl‌ ‌gidilir?‌ 
Kabataş,‌ ‌Kadıköy,‌ ‌Bostancı’dan‌ ‌kalkan‌ ‌şehir‌ ‌hatları‌ ‌vapurlarıyla,‌ 
Bursa‌ ‌Deniz‌ ‌Otobüsleriyle,‌ 
İstanbul‌ ‌Deniz‌ ‌Otobüsleriyle,‌ 
Mavi‌ ‌Marmara,‌ ‌Turyol,‌ ‌Dentur‌ ‌şirketlerinin‌ ‌tekneleriyle,‌ 
Bostancı,‌ ‌Kartal’dan‌ ‌küçük‌ ‌motorlarla,‌ 
Ya‌ ‌da‌ ‌özel‌ ‌tekne‌ ‌kiralayarak‌ ‌gidilebilir.‌ 
Biz‌ ‌gezimize‌ ‌Kabataş’tan‌ ‌Şehir‌ ‌Hatlarını‌ ‌kullanarak‌ ‌başladık.‌ 
Yola‌ ‌çıkar‌ ‌çıkmaz‌ ‌heyecan‌ ‌başladı.‌ ‌Aç‌ ‌kaldık.‌ ‌Nasılsa‌ ‌vapurda‌ ‌yiyecek‌ ‌içecek‌ ‌satılır‌ ‌diye‌ yanımıza‌ ‌herhangi‌ ‌bir‌ ‌yiyecek‌ ‌almadık.‌ ‌Meğer‌ ‌kantin‌ ‌tadilattaymış.‌ ‌Eskiden‌ ‌seyyar‌ ‌satıcılar‌ 
olurdu‌ ‌maalesef‌ ‌o‌ ‌da‌ ‌yok.‌ ‌Yani‌ ‌açız.‌ ‌Moraller‌ ‌bozuldu.‌ ‌Ne‌ ‌heyecan‌ ‌ama.‌ ‌Üstüne‌ ‌üstlük‌ 
yanına‌ ‌simit‌ ‌alanlar‌ ‌kendileri‌ ‌bile‌ ‌yemeden‌ ‌martıları‌ ‌besliyor.‌ ‌Bize‌ ‌yutkunmak‌ ‌kalıyor.‌  
Gerçek‌ ‌heyecan‌ ‌İstanbul’u‌ ‌tüm‌ ‌güzelliğiyle‌ ‌gözümüz‌ ‌önünde‌ ‌görünce‌ ‌başladı.‌ 
İşte‌ ‌solumuzda‌ ‌Dolmabahçe‌ ‌Sarayı,‌ ‌ardından‌ ‌kaçıyor‌ ‌gibi‌ ‌görünen‌ ‌Taksim‌ ‌sokakları,‌ ‌Galata‌ 
Kulesi‌ ‌ve‌ ‌yokuşları‌ ‌göründü.‌ 
Yine‌ ‌solda‌ ‌Haliç,‌ ‌Ardından‌ ‌sırayla‌ ‌Süleymaniye‌ ‌Cami,‌ ‌İstanbul‌ ‌Üniversitesi‌ ‌sınırlarında‌ ‌yer‌ 
alan‌ ‌iri‌ ‌gözleriyle‌ ‌bize‌ ‌bakıyor‌ ‌gibi‌ ‌duran‌ ‌Yangın‌ ‌Kulesi,‌ ‌İstanbul‌ ‌tepelerinin‌ ‌üzerinde‌ 
mütevazi‌ ‌bir‌ ‌şekilde‌ ‌uzanan‌ ‌Topkapı‌ ‌Sarayı,‌ ‌Ayasofya‌ ‌ve‌ ‌Sultanahmet‌ ‌Camilerinin‌ ‌gümüş‌ 
miğferle‌ ‌örtülü‌ ‌cesim‌ ‌başları‌ ‌yükseliyor,‌ ‌Minarelerin‌ ‌göğü‌ ‌delercesine‌ ‌kıvrılmış‌ ‌ince‌ ‌boyları,‌ 
Diğer‌ ‌tarafta‌ ‌Üsküdar,‌ ‌Yeşil‌ ‌tepelerine‌ ‌eteklerini‌ ‌sererek‌ ‌Marmara’ya‌ ‌bakan‌ ‌Çamlıca,‌ ‌Biraz‌ 
daha‌ ‌ilerledikçe‌ ‌topraklardan‌ ‌yarılarak‌ ‌kendisini‌ ‌denize‌ ‌salıvermek‌ ‌istiyormuş‌ ‌zannedilen‌ ‌Kız‌ 
Kulesi,‌ ‌Ardından‌ ‌Haydarpaşa‌ ‌tren‌ ‌istasyonu‌ ‌tüm‌ ‌ihtişamıyla‌ ‌selamlıyor‌ ‌bizi.‌ 
Halit‌ ‌Ziya‌ ‌Uşaklıgil’in‌ ‌Mai‌ ‌ve‌ ‌Siyah‌ ‌isimli‌ ‌romanını‌ ‌yeni‌ ‌bitirdim.‌ ‌Aklıma‌ ‌geldi‌ ‌ve‌ ‌bazı‌ 
ifadeleri‌ ‌oradan‌ ‌aldım.‌ ‌Romanın‌ ‌sonunda‌ ‌Ahmet‌ ‌Cemil‌ ‌annesiyle‌ ‌Sirkeci’den‌ ‌ayrılırken‌ 
büyük‌ ‌bir‌ ‌hüzünle‌ ‌acaba‌ ‌geri‌ ‌dönsem‌ ‌mi?‌ ‌diye‌ ‌içinden‌ ‌geçirmişti‌ ‌ve‌ ‌İstanbul’dan‌ ‌ayrılışını‌ 
benzer‌ ‌biçimde‌ ‌tasvir‌ ‌etmişti…‌
Bu‌ ‌arada‌ ‌Kadıköy‌ ‌iskelesine‌ ‌yanaşıyoruz.‌ ‌Burada‌ ‌vapurdan‌ ‌inen‌ ‌binen‌ ‌yolcular‌ ‌oluyor.‌ 
Acaba‌ ‌inip‌ ‌yiyecek‌ ‌birşeyler‌ ‌alıp‌ ‌gelsem‌ ‌mi?‌ ‌derken‌ ‌seyyar‌ ‌satıcılar‌ ‌da‌ ‌biniyor‌ ‌vapura.‌ 
Tabii‌ ‌ki‌ ‌acayip‌ ‌heyecanlanıyoruz.‌ ‌Ya‌ ‌simitler‌ ‌biterse,‌ ‌ya‌ ‌da‌ ‌seyyar‌ ‌satıcılar‌ ‌vapurdan‌ ‌inerse?‌ 
Hemen‌ ‌işi‌ ‌garantiye‌ ‌almak‌ ‌için‌ ‌peşlerine‌ ‌düşüp‌ ‌2‌ ‌simit‌ ‌alıyorum.‌ ‌Fiyatını‌ ‌bile‌ ‌sorgulamadan.‌ 
Meğer‌ ‌seyyar‌ ‌satıcılar‌ ‌bizimle‌ ‌yola‌ ‌devam‌ ‌edecekmiş.‌ ‌Simit,‌ ‌çay,‌ ‌dondurma,‌ ‌kağıt‌ ‌helva…‌ 
Yılların‌ ‌eskitemediği‌ ‌innovativ‌ ‌ürün‌ ‌limon‌ ‌sıkacağı‌ ‌satan‌ ‌amcam‌ ‌bile‌ ‌geldi.‌ ‌Ardından‌ 
darbuka‌ ‌şovla‌ ‌pamuk‌ ‌eller‌ ‌cebe‌ ‌diyen‌ ‌biri‌ ‌de‌ ‌renk‌ ‌kattı‌ ‌gezimize.‌ 
Haydarpaşa‌ ‌Tren‌ ‌İstasyonu’na‌ ‌selam‌ ‌vererek‌ ‌Kadıköy‌ ‌iskelesinden‌ ‌ayrılıyoruz.‌ ‌Moda‌ ‌sahili‌ 
boyunca‌ ‌ilerliyoruz.‌ ‌Ardından‌ ‌Kalamış‌ ‌parkı.‌  
Caddebostan‌ ‌sahilini‌ ‌geçince‌ ‌az‌ ‌ileride‌ ‌Bostancı‌ ‌beliriyor.‌ ‌İstanbul‌ ‌Yelken‌ ‌Kulübü’nün‌ 
yelken‌ ‌yarışları‌ ‌renk‌ ‌katıyor‌ ‌gezimize.‌ ‌Maltepe‌ ‌açıklarına‌ ‌kadar‌ ‌devam‌ ‌ediyor‌ ‌bu‌ ‌şölen.‌ 

Kınalıada‌ ‌ilk‌ ‌durağımız.‌ ‌Yüz‌ ‌ölçümü‌ ‌1,3‌

km2

.‌ ‌Sağlı‌ ‌sollu‌ ‌taşlık‌ ‌kumsallarla‌ ‌çevrili‌ ‌iskeleye‌ yanaşıyoruz.‌ ‌Kumsallarla‌ ‌çevrili‌ ‌tüm‌ ‌ada.‌ ‌Denize‌ ‌en‌ ‌rahat‌ ‌girilebilen‌ ‌ada‌ ‌Kınalıada.‌ ‌Adını‌ 

kızıl‌ ‌toprağından‌ ‌alıyor.‌ ‌Burada‌ ‌bakır‌ ‌ve‌ ‌demir‌ ‌madenleri‌ ‌çıkarılıyor.‌ ‌Adada‌ ‌ağaç‌ ‌çok‌ ‌az.‌ 
Uzaktan‌ ‌herhangi‌ ‌bir‌ ‌Ege‌ ‌kasabası‌ ‌gibi‌ ‌görünüyor.‌  
Adalar’daki‌ ‌tek‌ ‌Ermeni‌ ‌Kilisesi‌ ‌olan‌ ‌‌Surp‌ ‌Krikor‌ ‌Lusavoriç‌‌ ‌buradadır.‌ ‌Manastır‌ ‌Tepesi‌ ‌diye‌ 
bilinen‌ ‌yerde‌ ‌de‌ ‌Rum‌ ‌Ortodoks‌ ‌‌Hıristos‌ ‌Manastırı‌‌ ‌vardır.‌ 
Kınalıada’dan‌ ‌ayrılıyoruz.‌  
 2.‌ ‌Durağımız:‌ ‌Burgazada.‌ ‌Yüzölçümü‌ ‌1,5‌
km2

.‌ ‌Taban‌ ‌çapı‌ ‌2km‌ ‌yi‌ ‌bulan‌ ‌daire‌ ‌şeklinde,‌ 

Denize‌ ‌yüksekliği‌ ‌176m‌ ‌olan‌ ‌Bayrak‌ ‌Tepe‌ ‌tek‌ ‌tepesi‌ ‌.‌ ‌Bu‌ ‌yüzden‌ ‌ada‌ ‌koni‌ ‌biçiminde.‌ ‌Bu‌ 
tepede‌ ‌‌Hristos‌ ‌Manastırı‌ ‌bulunmakta,‌ ‌ormanın‌ ‌içinde‌ ‌olduğu‌ ‌için‌ ‌toprak‌ ‌yoldan‌ ‌ancak‌ ‌yarım‌ ‌saat‌ 
yürüyerek‌ ‌ulaşılabiliyor.‌ ‌Genelde‌ ‌kapalı.‌  
Burgaz‌ada‌ ‌yemyeşil‌ ‌kızılçam‌ ‌ormanı‌ ‌ile‌ ‌kaplı.‌ ‌Hem‌ ‌de‌ ‌2003‌ ‌yılında‌ ‌bir‌ ‌kısmı‌ ‌yanmasına‌ 
rağmen.‌ ‌Bu‌ ‌adaya‌ ‌hayran‌ ‌olmamak‌ ‌mümkün‌ ‌değil.‌ 
Adanın‌ ‌5‌ ‌metre‌ ‌yakınında,‌ ‌ağaçlarla‌ ‌kaplı,‌ ‌adaya‌ ‌deniz‌ ‌altından‌ ‌kayalarla‌ ‌bağlı‌ ‌olan‌ Kumbaros‌(Kaşık‌ ‌adası)‌ ‌adı‌ ‌verilen‌ ‌bir‌ ‌adacık‌ ‌yer‌ ‌almaktadır‌ ‌ve‌ ‌1‌ ‌km‌ ‌kadar‌ ‌uzakta‌ ‌da‌ 
Heybeliada‌‌ ‌görülmekte.‌ ‌Bu‌ ‌da‌ ‌adaya‌ ‌ayrı‌ ‌bir‌ ‌güzellik‌ ‌katmakta.‌ ‌Karşımızda‌ ‌sadece‌ ‌denizi‌ görmüyoruz.‌ ‌Yeşillikler‌ ‌alabildiğine‌ ‌uzanıyor‌ ‌mavinin‌ ‌yanında.‌ ‌Sanki‌ ‌boğazdayız‌ ‌veya‌ ‌bir‌ ‌göl‌ 
kıyısında.‌ 
Tarihi‌ ‌açıdan‌ ‌da‌ ‌Burgazada‌ ‌önemli.‌ ‌‌Büyük‌ ‌İskender‌‘in‌ ‌generali,‌ ‌Demetrios’un‌ ‌babası‌ ‌olan‌ 
Antigone‌‌ ‌buraya‌ ‌büyük‌ ‌bir‌ ‌kale‌ ‌yaptırmıştır.‌ ‌Ada‌ ‌önce‌ ‌onun‌ ‌adıyla‌ ‌anılmış,‌ ‌sonra‌ ‌Yunanca‌ 
kale/burç‌ ‌anlamına‌ ‌gelen‌ ‌Burgaz‌ ‌(Pyrgos)‌ ‌adını‌ ‌almıştır.‌  
Ortodoks‌‌ ‌kilisesinin‌ ‌en‌ ‌saygın‌ ‌patriklerinden‌ ‌‌Metodios‌‘un‌ ‌‌ikonakırıcılar‌‌ ‌tarafından‌ ‌adadaki‌ ‌bir‌ 
mahzende‌ ‌yedi‌ ‌yıl‌ ‌hapsedildiği‌ ‌söylenmektedir.‌ ‌Bugün‌ ‌bu‌ ‌mahzenin‌ ‌üzerinde‌ ‌Ayios‌ ‌İoannis‌ 
Kilisesi‌ ‌bulunmaktadır.‌  
Çağdaş‌ ‌Türk‌ ‌edebiyatının‌ ‌önemli‌ ‌yazarlarından‌ ‌hikâyeci‌ ‌‌Sait‌ ‌Faik‌ ‌Abasıyanık‌,‌ ‌hayatının‌ ‌bir‌ 
bölümünü‌ ‌burada‌ ‌geçirmiştir.‌ ‌En‌ ‌çok‌ ‌burada‌ ‌yazmış‌ ‌ve‌ ‌hastalıklarına‌ ‌şifa‌ ‌bulmuştur.‌ ‌Burgaz‌ 
Adası‌ ‌ve‌ ‌diğer‌ ‌İstanbul‌ ‌Adaları,‌ ‌hikâyelerinde‌ ‌önemli‌ ‌yer‌ ‌tutmuştur.‌ ‌Abasıyanık’ın‌ ‌Burgaz’daki‌ 
evi,‌ ‌‌Sait‌ ‌Faik‌ ‌Müzesi‌‌ ‌adıyla‌ ‌müze‌ ‌haline‌ ‌getirilmiştir.‌ ‌Ziyaret‌ ‌edebilirsiniz.‌ ‌Biraz‌ ‌aşağı‌ ‌inince‌ ‌(Aya‌ 
Yani)Ayios‌ ‌İoannis‌ ‌Ayazması‌ ‌çıkıyor‌ ‌karşımıza.‌ ‌İç‌ ‌duvarlarında‌ ‌çok‌ ‌ilginç‌ ‌figürler‌ ‌var.‌ ‌Tepesinde‌ 
bir‌ ‌kedicik‌ ‌de‌ ‌saygıyla‌ ‌duruyor.‌  
Kalpazankaya’dan‌ ‌gün‌ ‌batımını‌ ‌izlemek‌ ‌oldukça‌ ‌keyifli.‌  
Sait‌ ‌Faik‌ ‌Müzesi‌‌ ‌ve‌ ‌(Aya‌ ‌Yani)Ayios‌ ‌İoannis‌ ‌Kilisesi‌ ‌arasında‌ ‌bir‌ ‌çiçekçi‌ ‌yer‌ ‌almakta.‌ ‌Gelen‌ ‌turistler‌ ‌buradan‌ ‌yetiştirme‌ ‌amaçlı‌ ‌çiçek‌ ‌ve‌ ‌bitki‌ ‌satın‌ ‌alabilmekte.‌ 
1928’de‌ ‌kurulan‌ ‌Burgaz‌ ‌Adası‌ ‌Sanatoryumu,‌ ‌Türkiye’nin‌ ‌en‌ ‌eski‌ ‌sanatoryumlarından‌ ‌biridir.‌ 
Fakat‌ ‌1950‌ ‌den‌ ‌sonra‌ ‌ev‌ ‌olarak‌ ‌kullanılmış.‌ 
Adanın‌ ‌sol‌ ‌yamacındaki‌ ‌(‌St.‌ ‌Georg‌ ‌Kilisesi)‌Avusturya‌ ‌Lisesi’ne‌ ‌ait‌ ‌binalarda‌ ‌Avusturyalı‌ 
rahip‌ ‌ve‌ ‌rahibeler‌ ‌yaşamaktadır.‌  
Türkiye’deki‌ ‌ilk‌ ‌kalp‌ ‌şeklindeki‌ ‌paranın‌ ‌burada‌ ‌basıldığı‌ ‌söylenmekte.‌ 
Aya‌ ‌Yorgi‌ ‌Garibi‌ ‌Manastırı‌ ‌çıkıyor‌ ‌karşımıza.‌ ‌17.‌ ‌Yüzyıldan.‌ ‌bahçesinde‌ ‌3‌ ‌çan‌ ‌var.‌ ‌Yanında‌ 
zeytin‌ ‌ağacı‌ ‌ayrı‌ ‌bir‌ ‌anlam‌ ‌katıyor.‌ ‌İçeri‌ ‌giremiyoruz‌ ‌ancak‌ ‌çok‌ ‌ilginç‌ ‌ikonalar‌ ‌var‌ ‌pencereden‌ 
gördüğümüz‌ ‌kadarıyla.‌ 

3.‌ ‌Sırada‌ ‌Heybeliada:‌ ‌‌Yüzölçümü‌ ‌2,34‌

km2
Sanatoryumu‌‌ ‌gibi‌ ‌yapılar‌ ‌bulunmaktadır.‌  
Coğrafi‌ ‌olarak‌ ‌140‌ ‌metreye‌ ‌yaklaşan‌ ‌dört‌ ‌tepeden‌ ‌oluşmaktadır.‌  
Deniz‌ ‌Kuvvetleri’nin‌ ‌elinde‌ ‌bulunan‌ ‌arazide‌ ‌tarihi‌ ‌iki‌ ‌eser‌ ‌bulunmaktadır:‌ 
1.Son‌ ‌‌Bizans‌‌ ‌Kilisesi,‌ ‌‌Kamariotissa‌’dır.‌ ‌Kiliseyi‌ ‌son‌ ‌İmparatoriçe‌ ‌Maria‌ ‌Komnena’nın‌ 
yaptırdığı‌ ‌düşünülmektedir.‌ ‌‌İstanbul‌’un‌ ‌Fatih‌ ‌ilçesinde‌ ‌bulunan‌ ‌‌Aya‌ ‌Maria‌ ‌kilisesi‌‌ ‌dışında,‌ 
dört‌ ‌yapraklı‌ ‌yonca‌ ‌modeline‌ ‌göre‌ ‌yapılmış‌ ‌tek‌ ‌kilisedir.‌  
2.İngiltere‌ ‌Kraliçesi‌ ‌‌I.‌ ‌Elizabeth‌’in‌ ‌elçisi‌ ‌Edward‌ ‌Barton’ın‌ ‌mezar‌ ‌taşı‌ ‌kalıntısı,‌ ‌üzerinde‌ 
imlâ‌ ‌yanlışları‌ ‌bulunan‌ ‌Latince‌ ‌bir‌ ‌kitabe‌ ‌ve‌ ‌Barton’ın‌ ‌aile‌ ‌arması‌ ‌bulunmaktadır.‌  
Bu‌ ‌tarihi‌ ‌eserler‌ ‌askerî‌ ‌arazide‌ ‌olduğundan‌ ‌özel‌ ‌izin‌ ‌alınmadan‌ ‌görülememektedir.‌  
Aynı‌ ‌zamanda‌ ‌‌Aya‌ ‌Yorgi‌‌ ‌(Ayios‌ ‌Yeorgios)‌ ‌Manastırı,‌  
Çam‌ ‌Limanı’nın‌ ‌batı‌ ‌ucunda‌ ‌Tarik-i‌ ‌Dünya‌ ‌Manastırı‌  
Büyük‌ ‌Rum‌ ‌Kilisesi‌ ‌‌Aya‌ ‌Nikola‌‌ ‌(Ayios‌ ‌Nikolaos)‌ ‌da‌ ‌Heybeliada’da‌ ‌yer‌ ‌almaktadır.‌ 
İskelenin‌ ‌sağında‌ ‌çarşı,‌ ‌balık‌ ‌lokantaları,‌ ‌meyhaneler‌ ‌ve‌ ‌kahveler‌ ‌yer‌ ‌alır.‌  
Biraz‌ ‌yükseklere‌ ‌çıktıkça‌ ‌çamlık,‌ ‌piknik‌ ‌yerlerine‌ ‌gelinir.‌ ‌Piknik‌ ‌alanlarının‌ ‌hemen‌ ‌ilerisinde‌ 
Değirmen‌ ‌burnu‌ ‌denilen‌ ‌bölgeye‌ ‌ulaşılır.‌ ‌Bölgeye‌ ‌adını‌ ‌veren‌ ‌değirmen‌ ‌kalıntıları‌ ‌hala‌ ‌ayaktadır.‌ 
Diğer‌ ‌tepede,‌ ‌geçmişi‌ ‌Bizans‌ ‌İmparatorluğuna‌ ‌kadar‌ ‌uzanan‌ ‌Ayia‌ ‌Manastırı‌ ‌(Trias‌ ‌Manastırı)‌ ‌ve‌ 
Rum‌ ‌Ortodoks‌ ‌Ruhban‌ ‌Okulu‌ ‌vardır.‌  
Kuzey‌ ‌kıyısında‌ ‌Hidiv‌ ‌ailesinden‌ ‌‌Sait‌ ‌Halim’in‌‌ ‌kardeşi‌ ‌‌Abbas‌ ‌Halim‌‌ ‌Paşa’nın‌ ‌konağı‌ ‌yer‌ ‌alır.‌ ‌Bu‌ yapı‌ ‌da‌ ‌aynı‌ ‌zamanda‌ ‌‌Hüseyin‌ ‌Rahmi‌ ‌Gürpınar‌‘da‌ ‌bir‌ ‌müddet‌ ‌yaşamıştır.‌ 
Heybeliada‌ ‌aynı‌ ‌zamanda‌ ‌‌İsmet‌ ‌İnönü‌‘nün‌ ‌evini‌ ‌barındırmaktadır‌ ‌ve‌ ‌bugün‌ ‌müze‌ ‌işlevi‌ 
görmektedir.‌ 

4.‌ ‌sırada:‌ ‌Büyükada‌ ‌‌Yüzölçümü‌ ‌5,4‌

km2

.‌ ‌‌Yunanca‌‌ ‌adı‌ ‌Πρίγκηπος’tur.‌ ‌Prinkipos‌ ‌Yunancada‌ 

“Prens”‌ ‌anlamına‌ ‌gelmektedir.‌ 
Büyük‌ ‌İskender‌‘in‌ ‌‌babası‌‌ ‌‌Makedonya‌‌ ‌kralı‌ ‌‌II.‌ ‌Filip‌‘e‌ ‌ait‌ ‌‌altın‌‌ ‌‌sikkeleri‌‌ ‌ihtiva‌ ‌eden‌ ‌Büyükada‌ 
Definesi,‌ ‌adanın‌ ‌tarihine‌ ‌ilişkin‌ ‌en‌ ‌eski‌ ‌bulgudur.‌ ‌Hepsi‌ ‌207‌ ‌altın‌ ‌sikkeden‌ ‌ibaret‌ ‌olan‌ ‌define‌ ‌şu‌ 
anda‌ ‌‌İstanbul‌ ‌Arkeoloji‌ ‌Müzesi‌‘ndedir.‌  
Adanın‌ ‌en‌ ‌yüksek‌ ‌tepesinde‌ ‌‌Aya‌ ‌Yorgi‌ ‌Kilisesi‌‌ ‌ve‌ ‌‌Aya‌ ‌Yorgi‌ ‌Manastırı‌‌ ‌bulunmaktadır.‌  
Adadaki‌ ‌ilk‌ ‌yapı,‌ ‌M.S.‌ ‌‌6.‌ ‌yüzyıl‌‘da‌ ‌inşa‌ ‌edilmiştir.‌ ‌Birçok‌ ‌kilise‌ ‌ve‌ ‌manastırın‌ ‌kalıntıları‌ ‌vardır.‌  
İsa‌ ‌Tepesi’nde‌ ‌Hristos‌ ‌kilise‌ ‌ve‌ ‌manastırı‌ ‌ile‌ ‌‌Rum‌ ‌Yetimhanesi‌‌ ‌bulunmaktadır.‌ ‌Rum‌ 
Yetimhanesi’nin‌ ‌binası‌ ‌harabe‌ ‌olmasına‌ ‌rağmen‌ ‌hâlen‌ ‌dünyanın‌ ‌en‌ ‌büyük‌ ‌ahşap‌ ‌monoblok‌ 
yapılarındandır.‌ 
Kumsal‌ ‌semtinde‌ ‌yer‌ ‌alan‌ ‌Ayios‌ ‌Dimitrios‌ ‌kilisesi‌ ‌de‌ ‌Büyükada’nın‌ ‌önemli‌ ‌dini‌ ‌yapılarındandır.‌  
Adadaki‌ ‌4‌ ‌camiden‌ ‌en‌ ‌dikkat‌ ‌çekeni,‌ ‌‌II.‌ ‌Abdülhamid‌‌ ‌tarafından‌ ‌yaptırılan,‌ ‌mimari‌ ‌açıdan‌ ‌Batı‌ 
etkisinde‌ ‌inşa‌ ‌edilmiş‌ ‌bulunan‌ ‌Hamidiye‌ ‌Camii’dir.‌  
Lev‌ ‌Troçki‌‘nin,‌ ‌‌Stalin‌‌ ‌tarafından‌ ‌sürgün‌ ‌edildikten‌ ‌sonra‌ ‌1929-1933‌ ‌yılları‌ ‌arasında‌ ‌yaşadığı‌ ‌ev‌ 
ziyaret‌ ‌edilebilir.‌  
Ünlü‌ ‌yazar‌ ‌‌Reşat‌ ‌Nuri‌ ‌Güntekin‌‘in‌ ‌evi‌ ‌adayı‌ ‌ziyaret‌ ‌edenlerin‌ ‌ilgisini‌ ‌çekmektedir.‌ 
İstanbul’un‌ ‌ilk‌ ‌çağdaş‌ ‌‌kent‌ ‌müzesi‌‌ ‌olan‌ ‌‌Adalar‌ ‌Müzesi‌,‌ ‌Adaların‌ ‌oluşumundan‌ ‌bugüne‌ ‌gelen‌ 
hikâyesini‌ ‌yüzlerce‌ ‌obje,‌ ‌20‌ ‌bin‌ ‌belge,‌ ‌6‌ ‌bin‌ ‌fotoğraf,‌ ‌yüzlerce‌ ‌belgeleme‌ ‌çekimi,‌ ‌film‌ ‌ve‌ ‌sözlü‌ 
tarih‌ ‌kayıtlarından‌ ‌oluşan‌ ‌kuruluş‌ ‌koleksiyonu‌ ‌ile‌ ‌ziyaretçilerine‌ ‌sunmaktadır.‌ ‌Müze‌ ‌özellikle‌ 
Adaların‌ ‌kentsel‌ ‌tarihine‌ ‌odaklanan‌ ‌Osmanlıca‌ ‌belge‌ ‌arşivine‌ ‌sahiptir.‌  
Adanın‌ ‌Kuzey-Güney‌ ‌doğrultusuna‌ ‌dik‌ ‌olarak‌ ‌çıkan‌ ‌‌Dil‌ ‌Burnu‌’nun‌ ‌iki‌ ‌yanında‌ ‌plajlar,‌ ‌Luna‌ ‌Park,‌ 
balık‌ ‌lokantaları,‌ ‌meyhaneler‌ ‌ve‌ ‌gazinolar‌ ‌yer‌ ‌almaktadır.‌ 
Büyükada‌ ‌Adalar‌ ‌ilçesinin‌ ‌merkezidir.‌ ‌Tüm‌ ‌resmi‌ ‌kurumlar;‌ ‌kaymakamlık,‌ ‌bankalar‌ ‌vs.‌ ‌buradadır.‌  
Diğer‌ ‌adalar‌ ‌Büyükada’nın‌ ‌mahalleleridir.‌  
Adalar,‌ ‌‌Bizans‌‌ ‌döneminde‌ ‌sürgün‌ ‌yeri‌ ‌olarak‌ ‌kullanılmıştır.‌  
Adalar,‌ ‌‌Fatih‌ ‌Sultan‌ ‌Mehmet‌‌ ‌tarafından‌ ‌‌İstanbul’un‌ ‌Fethi‌‘nden‌ ‌bir‌ ‌ay‌ ‌önce‌ ‌alınmıştır.‌ 
Adalardaki‌ ‌iç‌ ‌ulaşım‌ ‌‌bisiklet‌le‌ ‌ve‌ ‌elektrikli‌ ‌araçlarla‌ ‌sağlanır.‌ ‌Bundan‌ ‌önceki‌ ‌dönemlerde‌ ‌ise‌ 
faytonlar‌‌ ‌ile‌ ‌sağlanmaktaydı.‌ 
Bisiklet‌ ‌kiralayıp‌ ‌adayı‌ ‌bu‌ ‌şekilde‌ ‌turlamak‌ ‌en‌ ‌keyiflisi.‌ ‌Bunun‌ ‌yanında‌ ‌‌Adalar‌ ‌belediyesine‌ ‌ait‌ 
minibüslerle‌ ‌veya‌ ‌3‌ ‌kişilik‌ ‌2‌ ‌yolcu‌ ‌alabilen‌ ‌elektrikli‌ ‌özel‌ ‌taksilerle‌ ‌dolaşılabilir.‌  
Adaların‌ ‌kıyılarında‌ ‌bile‌ ‌müsilaj‌ ‌görmemiz‌ ‌bizi‌ ‌üzdü.‌ ‌Kirlilikte‌ ‌geldiğimiz‌ ‌noktayı‌ ‌gösteriyor.‌ 
Lütfen‌ ‌bu‌ ‌dünya‌ ‌bizim.‌ ‌Kendi‌ ‌sonumuzu‌ ‌kendimiz‌ ‌hazırlamayalım.‌ ‌Hep‌ ‌Birlikte‌ ‌sahip‌ 
çıkalım.‌  
Adalara‌ ‌giderseniz‌ ‌beni‌ ‌de‌ ‌hatırlayın‌ ‌diyerek‌ ‌yazımı sonlandırıyorum.‌ 
Bu yazımın videosunu https://www.youtube.com/watch?v=QkOAaJg2o6o&t=4s linkinden izleyebilirsiniz. Videomu‌ ‌izlediğiniz‌ ‌için‌ ‌teşekkür‌ ‌ederim.‌ 
Videomu‌ ‌izler ve beğenirseniz‌ ‌beğeni‌ ‌tuşuna‌ ‌basarak,‌ ‌abone‌ ‌olarak,‌ ‌paylaşarak‌ ‌destek‌ 
olabilirsiniz.‌ 
V‌ideomu hazırlarken bu yazıyı kullandım. Yazıyı hazırlarken https://tr.wikipedia.org/wiki/Adalar linkini referans aldım.
 

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.